Ayşegül AKDENİZ

Ayşegül AKDENİZ


DOSTA HASRET

18 Nisan 2020 - 22:45 - Güncelleme: 21 Kasım 2021 - 03:23

   Yine büyük bir hüzün çökmüştü yüreğine. Adeta yüreğine sığmayan, çocuksu, masum simasına ve gözlerine de sirayet eden bir hüzün...    
   Hüzün; yalnızlık, gariplik, hasret ve mazlumiyetle birleşince daha bir yakar yüreği. Bu hüzünle yaşamak bazen müthiş acılar verir, adeta içinde bir yara kanıyor gibi gelir insana. Ölüm yaşamaktan güzel, toprağın altı toprağın üstünden güzel görünür. Yaralı gönül, huzura kavuşmak ve bir nebze olsun mutluluğu yakalamak ister. Serap misali çok uzaklarda görünen huzur ve mutluluğu bulamayınca da kendi gurbetinde yaşamaya mecbur kalır. Ruh yelkenlerini indirir, ufuk daralır ve kalbin üstüne heyulâ gibi bir ağırlık çöker. İşte böyle bir hâlet-i ruhiye içindeyken yine günlüğünü açtı ve hayalindeki dosta bir şeyler yazmak istedi. Önce bir şiir döküldü kaleminden:     

Sonsuza uçmak isteyen bir kelebek gibiyim, 
Uçma istidadım var, ama kanadım tek...    
Tek kanatla uçmak mümkün değil, bilmez miyim?     
Uçmama imkân sağlayan kanadım olur musun?         

Akıntıya doğru tersine kürek çeken bir kürekçi gibiyim,        
Yoruldum, tükendim böyle kürek çekerek... 
Elbet yardıma ihtiyacım var hissetmez miyim?         
Beraber kürek çeksek, yardımcı olur musun?             

Dünya mahzeninde yaşayan bir mahpus gibiyim,            
Zindanda çok sıkıldım seni bekleyerek...       
Hazanda baharın ve dostun hasretini çekmez miyim?              
Zindanı gülistana çeviren yarenim olur musun?    

   Ey dost! İsmin ne olursa olsun, diğer insanlar sana ne derlerse desinler, önemli değil. Sen benim Ebubekirimsin. Ebubekir; sadakat, vefa ve fedakârlığın simgesi, sadık dost demek benim için. Sana Ebubekirim dedim; çünkü sen benim en sadık dostumsun. Sen bir yana, bütün dünya bir yana...    
   Nice insanlar tanıdım, makam-mevkii, şöhret sahibi... Dost bilip biraz yaklaşınca “büyük    cüce” olduklarını gördüm.    
   Nice insanlar bildim, yüzleri güzel, ama kalpleri ve ruhları çirkin... Bunlardan kaçtım, ben hep seni aradım. Senin yüzüne akseden kalbinin nuru, ruhunun ve yüreğinin güzelliği öyle değil mi? Ben zaten senin ruhunu ve yüreğini sevdim.     
Samimiyetsizlik, kendini beğenmişlik, riya, yalan, su-i zan, dedikodu ve söz verip sözde durmama ne kadar yaygınlaşmış öyle! Sen bütün bunlardan nefret edersin değil mi? Şimdiye kadar hep değer verdiğim, dost bildiğim insanlar beni incittiler, hayal kırıklığına uğrattılar. İnsanlar çok rahat kalp kırıyorlar. Sen mümin kalbinin“beytullah” olduğunun bilinciyle hareket eder, beni hiç incitmez, hayal kırıklığına uğratmazsın değil mi?   
   Gel ey dost! Bitir artık şu sürgünümü! Bir ışık ol bana, yolumu aydınlat! İnsanlığın iftihar tablosu Sevgili Peygamberimiz  (s.a.v)’in bile çok bunaldığı günler olmuştu. Onun bile bir Ebubekir’e ihtiyacı vardı. Ya şu acizin sana ihtiyacı olmaz mı? Kalabalıklar içinde kendisini yalnız hisseden şu garibi daha fazla mahzun bırakma! Ne olur sen de benim yar-ı ğarim (mağara arkadaşım) ol! Karanlık mağaramı aydınlat! Kötülere karşı destek, kötülüklere karşı siper ol bana! Biliyor musun, başım dizine müştak, dizim başına hasret!     
   Gel ey dost! Bu zamanda Ebubekir olmaz diyenlere inat, gel! Gel de beni anlamayan, çok hayalperest olduğumu iddia edenlere karşı beni mahçup etme! İnan sana hava kadar, su kadar ihtiyacım var, hiç mübalâğa yapmıyorum. Mecnun’un Leylâsı’nı aradığı gibi seni arıyorum, neredesin? Sensiz hiçbir şeyin tadı yok benim için. Artık beklemeye takatim kalmadı, ne olur tez zamanda gel! Gel de seni dünya gözüyle bir göreyim! Senin varlığına inanmayanlara seni “İşte samimiyet, dürüstlük, alçakgönüllülük, fazilet timsali, sadık, vefalı, fedakâr dostum” diye takdim edeyim.    
   Gel ey dost! Kafese sıkışmış yaralı bir kuş gibiyim. Gönlümün yarasını sar! Uçalım seninle uzak diyarlara! İstersen manevî iklimlere hicret edelim. İstersen uzlete çekilelim, ruhumuzu kanatlandıralım. İstersen açalım sinelerimizi açabildiğimiz kadar, ta ki ummanlar gibi olsun ve ihtiyaç duyan gönüllere ab-ı hayat sunmaya koşalım.    
   Gel ey dost! Fazla naz dost usandırır. Gayrı gel artık!