Milletten Yana, Milli İttifak'tan Tarafım

Hasan Sağındık Milli Gazeteye Röportaj verdi. Her ne kadar seçimden dolayı bir mecburiyet gereği bir araya gelseler de, bu iki parti kardeştir. O gün seçim beyannamesi açıklanırken de gördük bunu...

Milletten Yana, Milli İttifak'tan Tarafım
29 Mayıs 2015 - 02:52 - Güncelleme: 29 Mayıs 2015 - 03:00

Sanatçı toplumun aynasıysa eğer… Her dönemde sözünü esirgemeden sanatıyla sistemlerin ve ortaya koyduğu zihniyetlerin resmini eserleriyle çeken bir sanatçı o. Alperendir. Adamdır. Abidir, yarendir. Tanıyan kime sorsanız sekmez cevapların özetidir bunlar. Bu dönemde de yine toplumsal kırılmalardan, Müslümanların dönüşmesinden dertli olan sanatçı ağabeyimiz Hasan Sağındık ile dertlerimizden konuştuk. Bugünün resmine baktığında ülkemizin Milli İttifak’a ne kadar ihtiyacı olduğunun da üstünden geçtik. Biz sorduk, o, samimiyetini ve içini döktü..

“Bu seçimde gelir geçer. Sel gider, kum kalır. Seçimler bittikten sonra birbirinize selam verecek kadar aranızda bir nezaket bırakın” Muhsin Yazıcıoğlu

Rahmi Yolcu'nun Röportajı

 Senelerini sanata vermiş, mesaj yüklü eserleriyle tanıdığımız “Hasan Sağındık” ismi, bu sahada farklı bir profil ve kişilik çizdi bugüne kadar. Hasan Sağındık nasıl bir kişilik, nasıl bir sanatçı?

Kendini çocuk denecek yaşta savaşın ortasında bulmuş, daha ortaokul-lise yıllarında dersten çok kavgaya şahit olmuş-girmiş biri.  O çatışma günlerinde hiç ders çalışmaya fırsat bulamadan girdiği üniversite imtihanını kazanacak kadar zeki. İyi bir gözlemci. Bilgiye aç ve âşık. İnsanlık tarihinden, dinler tarihine, atomdan uzaya kadar her şeye meraklı. Toplumda huzuru bozanlardan nefret eden. Sanatında hep arayış içinde, diye söyleyebilirim ilk aklıma gelenleri.

Müziğe nasıl başladınız?

Üniversite yıllarımda şiirle ve müzikle çok içli-dışlı idim. O yıllarda korolarda bulundum, orkestra solistliği yaptım. Sonra nedense bunlar beni tatmin etmedi. Sevdiğim şiirleri bestelemeye başladım. Şiirlerin beni “dürtmesi” dışında bir eğitimim ve sanatçı olmak gibi bir niyetim de yoktu o zamanlar. Kendim için yapıyordum. Pek alışılmış şeylere de benzemiyordu yaptıklarım. Biraz da kuralsızdı. Özellikle, genç arkadaşlar beğeniyordu. Onlardan birisi Mustafa Şeker, sonra gazeteci oldu. Benimle de bir röportaj yaptı. Sonra bu röportajı okuyan Ankara’da bulunan GünAlp firmasından arkadaşlar beni aradılar, dinleyelim dediler. Sonra 1989’da ilk albümüm; “Yusuf  Yüzlüler”i  çıkardık

Ben müziğin her şey olmadığını bilirim. Ama çok şey olduğunu da bilirim

Neden müziği seçtiniz? Ve bunca yıldan sonra müzikle yapabileceklerinizi yapabildiğinize inanıyor musunuz? Hiç bu yola koyulmaktan dolayı pişmanlığınız oldu mu?

Nerede olsam, ne iş yapsam sonuçta aynı değerleri savunacaktım. Müzik daha cazip geldi bana. Bir de gençtik o zamanlar, belki de ondan. O yıllarda ben bir A.Ş. de ticaret şefi olarak çalışıyordum. Genel müdürüm beni severdi, -biraz da beni düşünerek- izin vermedi. İstifa ettim. Sonrası malûm. Yaptığımız çalışmalar beğenildi. Bugüne kadar devam ettik. Ben müziğin her şey olmadığını bilirim. Ama çok şey olduğunu da bilirim. Müziğin ve sinemanın insanlar üzerinde çok büyük bir etkisi var. Özellikle “farkındalık oluşturma” noktasında çok etkili. Şimdi geriye dönüp yaptığım eserlere baktığımda bu farkındalık oluşturma işini yeterince yaptığımı düşünüyorum. Bazen, dönemle ilgili olaylar olmuş; o konuları işlemeye çalışmışım. Bazen tarihin omuzlarımıza yüklediği sorumlulukla, gönlümdeki coğrafyalarla ilgili eserler yapmışım. Ve bu yaptıklarımdan dolayı da hiç pişmanlık duymadım. Aksine yıllar gösterdi ki iyi insanların gönlünde de yer bulmuş bu mesajlar. 26 yıldır böyle devam ediyorum. Bu arada bitmek üzere olan yeni bir albüm çalışmamız da var.  Onu da hatırlatayım bu vesile ile.

Anadolu’yu mayalayanlardan bahsettik. Ve bu mayaya karşı çıkanları eleştirdik

Zor zamanlarda sisteme boyun eğmeden yaptığınız eserler çok konuşuldu. (Adamlar-28 Şubat) Bu tercihinizin sebebi neydi?

Bazı eserler şartlardan ortaya çıkıyor. Milletin rahatsızlığı sizi etkiliyor. Sistemle ters düşseniz de söylemeniz gerekiyor bazen. 12 Eylül ve 28 şubat süreci ile ilgili okuduğumuz eserleri isteseler suç sayabilirlerdi. Çok sıkıntılı dönemlerdi. O dönem AKRA radyoyu bir ay kapattılar bir eserimden dolayı. Bizim duruşumuz belliydi zaten. Temelde milli manevi değerlerimizin yanında olmaya çalıştık. Balkanlardan, Kafkaslara, Afrika’dan, Doğu Türkistan’a ve Ortadoğu’ya kadar da bir şeyler söyledik eserlerimizde. Anadolu’yu mayalayanlardan bahsettik. Ve bu mayaya karşı çıkanları eleştirdik. Yerli olanı hep sevdik. Bize dokunmayana dokunmadık.

 Günümüzde sanat camiasının simalarını siyasi arenada sıkça görüyoruz. Sanatçı siyaset ilişkisini nasıl tanımlarsınız?

Politika, gerçeği değil de; kendisi için faydalı olanı arar. Sanatçılar genelde toplumda bilinen kişilerdir ve belli bir sempati alanları vardır. Siyaset bunu kullanmak ister. Sanatçı da kendine yeni bir alan açar. Böyle bir ilişkiden söz edilebilir. Ama bu her sanatçı ve sanat dalı için geçerli değildir. Bazen sanat ve siyaset, fikri zeminde kesişebilir. Aynı ortak değerleri seslendiriyor olabilirler. Böylece tabii bir ilişki de ortaya çıkabilir. Bu normâl bir durumdur.

İktidarlar Sanatın Satın Alanı Olduğunda; Bunu Da Kendine Yakınlardan Temin Ettiğinde Sanatçıya Çokta Seçenek Kalmıyor

Türkiye’nin tartışılan en önemli konularının başında medya siyaset ilişkisi gelir. Ve iktidarlar genellikle medyayı kontrol altında almayı amaçlar. Fakat dikkatlerden kaçmayan öyle fotoğraf kareleri ve öyle “yandaşlık” kokan hamleler var ki; iktidar-sanat dünyası ilişkisini de tartışma konusu yapıyor. Günümüz şartlarında iktidar-sanatçı ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İktidarlar büyük oranda sanatın satın alanı olduğunda; bunu da kendine yakınlardan temin ettiğinde sanatçıya çokta seçenek kalmıyor aslında. Çoğu siyasi münâfık haline geliyor. Olmadığı halde, öyle gibi görünüyor. Bunu diğer sektörlere de uyarlayabiliriz. İktidarlar hedef gösterebilir ama üretenler arasında taraf olmamalıdır. Benim önerim, şöyle bir şey olabilir; “Devletin imanı adalettir” derler. Bu kural gereği yapacağı etkinliklerde hükümetler, belediyeler, kurumlar oy oranlarına göre diğer partilerden teklif alabilirler. Onlara da yer verebilirler. Bu düşünce geliştirilebilir. Bu hakkaniyete uygun bir davranış olur. Böylece ülkede kimse dışlanmamış, bütün diğer düşüncelerde temsil edilmiş olur. Bu kural meclis için de düşünülebilir. Bunlar adalet temelinde benim görüşlerim.

Her Şeyiyle Siyasetin İçinde Olan Sanatçı Eser Üretemez

Siyasi kimliğinizi gizlemiyorsunuz. Aday da olmadınız gerçi. Bunun özel bir sebebi mi var? Aday olan sanatçıları nasıl yorumlarsınız?

Sanatçılık; okuma, düşünme, beste yapma, eser üretme yalnızken olabilecek ince işlerdir. Her şeyiyle siyasetin içinde olan birisinin eser üretemeyeceğini düşünüyorum nedense... Ben her konuda olduğu gibi siyasetinde sanat, estetik tarafındayım. Siyaseti herkes yapabilir ama sanatçılık başka bir şey. Sanatçıların aday olması veya gösterilmesi bir tercih meselesidir. Vekil olduğunda sanatçının, sanat yönü geride kalacaksa aday olmasa daha iyi olur.  Bir de sanatçı nasıl bir donanıma sahiptir ki milletin faydasına, onların önünde işler yapacak? Bunların bilinmesi lazım. Benim gözümde vekillik daha donanımlı insanların yapacağı bir iştir. Fakat adaylara ve seçilen vekillere baktığınız zaman bunun böyle olmadığını görüyoruz.

Milli İttifak’ın İki Partisi de Kardeştir

Milli İttifak’ın Ankara’daki aday tanıtım programında sahneye çıktınız. Heyecanlı anlar yaşandı… İki camianın adeta bütünleşmişçesine bir araya geldiği böylesi ortamlar zor oluşuyor. Oradaki ortamı, atmosferi nasıl buldunuz?

Bu ülkede birçok partinin tabanı birbirine yakındır.  Aynı şeyleri düşünürler. Aynı şeylere sevinir, aynı şeylere üzülürler. Poli-tika insanlarımızın arasına sunî sınırlar ve ayrılıklar sokmuştur. Politikacılar da bu ayrılıkları bilerek çoğaltmışlardır. Her ne kadar seçimden dolayı bir mecburiyet gereği bir araya gelseler de, bu iki parti kardeştir. Dünya görüşü olarak ta çok az konuda ayrışırlar. O gün seçim beyannamesi açıklanırken de gördük bunu. Benim dikkatimi çeken; iki partinin daha önceki söylemleri tek bir metin haline getirilmişti. Ve iki genel başkanın birlikte sunumu çok güzel düşünülmüştü. 

Toplumun vekâlet verdiği kişiler; toplumda huzuru çoğaltmak yerine, ayrışmayı, kamplaşmayı, düşmanlığı tetikliyorlar

Ben yüzdelerle uğraşmam, sıfırda olsa inandığım çizgide giderim

Seçime az bir zaman kaldı. Seçim hakkındaki görüşlerinizi alalım.

Seçimler ve sonuçları beni çok ilgilendirmez. Seçim demek; oy oranı, yüzdeler demek. Ben bunlarla uğraşmam. Sıfırda olsa, yüzde olsa ben inandığım çizgide devam ederim. Bu güne kadar böyle oldu.

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, son konuşmalarından birinde seçimlerle ilgili: “Bu seçimde gelir geçer. Sel gider, kum kalır. Seçimler bittikten sonra birbirinize selam verecek kadar aranızda bir nezaket bırakın” diyordu.  Ben çok önemserim bu mesajı. Ülkemizdeki politik atmosfer iyi bir yere gitmiyor. Toplumun vekâlet verdiği kişiler; toplumda huzuru çoğaltmak yerine, ayrışmayı, kamplaşmayı, düşmanlığı tetikliyorlar. Allah bu seçimlerin sonuçlarını milletimizin lehine çevirsin inşaallah.

Sanatçı olarak toplumdaki yozlaşmayı ve bozulmayı neye bağlıyorsunuz?

Bugün milli ve manevi değerlerimiz adına doğru bildiğimiz birçok şeyin aslında bize ait olmadığını düşünüyorum. Bunun Osmanlı’da başlayan bir yabancılaşma ve bugüne yansıyan tarafları vardır. Bir de baskın kültürlerin bizi etkilemesi söz konusu. Din konusu, maneviyat çok tartışmalı ayrı bir alan. Oraya girmeyeyim. Ama bugün toplumda bir yozlaşma ve yabancılaşmadan bahsediyorsak bunun birey’in bu konulardaki eksikliğinden kaynaklandığını da bilmek zorundayız. Milli değerleriniz yaşamalı ki; yabancılaşmayasınız. Dini değerleriniz yaşamalı ki; yozlaşmayasınız. Bunların doğrusunu bulmak, yerine koymak ve örnekliğini göstermek zorundayız. Şiir’i sevdim. Nota zaten içimdeydi

Son soru? Oyunuzu kime vereceksiniz ?

Milli İttifak’a, dolayısıyla Saadet Partisi’ne inşaallah.

Milli Değerleriniz  Yaşamalı Ki; Yabancılaşmayasınız

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum